Mutsuzluk kimileri için bir tür alışkanlığa ya da fark etmeden yaptıkları bir tercihe dönüşebilir; mutlu bir an yaşasalar dahi kendilerini mutsuz hissettikleri ruh haline çok çabuk dönebilirler. Bu durumu kronik mutsuzluk olarak tanımlayabiliriz.
Olumsuzluklardan daha çabuk etkilenen ve negatife odaklı bir bakış açısı geliştirdikleri için mutsuzluk bir süre sonra bir alışkanlığa dönüşebilmekte ve birey ne yaşarsa yaşasın, davranışlarıyla durumu tekrar o tanıdık mutsuzluk tablosuna çevirebilmektedir. Bu insanlara göre gerçekçi hareket etmek ancak negatife odaklanmakla mümkün olmaktadır. “Pozitife odaklanmak bir takım şeylerin gözden kaçmasına neden olabilir ya da hayal kırıklıkları yaşanmasına yol açabilir” şeklinde negatif bir düşünce geliştirmektedirler.
Depresyon hastaların önemli bir kısmında, psikoterapi ve antidepresan tedavisinin yeterli uygulanmamasından dolayı kronik depresyon oluşabilmektedir. Bu durum depresyonun süregenleşmesine yol açar ve depresif belirtilerin düşük şiddette oluşu, hastanın işlevselliğinde çok belirgin bozulma olmayışı kişiyi ve uzmanları yanıltabilir. Psikiyatrik desteğe yönelen major depresyon hastalarında da tedavi edici dozun altında uygulanan antidepresan ilaçla depresif belirtilerde düzelme olmamakta ve bu durum depresyonun kronik seyrine katkıda bulunmaktadır. Etkin psikoterapi ve psikiyatrik tedavi uygulanamamasının bir başka nedeni de kronik depresyonun yeterince tanınmaması olabilir.
Tedaviye dirençli depresyonlar da çoğu zaman kronik depresyon olarak değerlendirilmektedir. Tedaviye dirençli depresyon çeşitli araştırmacılar tarafından farklı şekillerde tanımlanmakla birlikte, genel olarak yeterli süre ve dozda uygulanan antidepresan tedaviye yanıt vermeyen depresyon, tedaviye dirençli olarak kabul edilmektedir.
Depresif duygu durumu kişinin bedenini, diğer duygularını, düşüncelerini, çevresindeki insanlarla olan ilişkilerini, kısacası hayatının tamamını olumsuz yönde etkileyen bir rahatsızlıktır. Dünya çapında hastalık yükü anlamında en sık görülen 4. Rahatsızlıktan biri depresyondur. Türkiye’deki oranlara bakıldığında kadınlarda %25, erkeklerde ise sıklığında depresyon tanısı alacak kriterlere sahip kişinin bulunduğu belirtilmektedir.
Erkeklerde bu oranın daha az gibi görülmesinin en önemli nedeni kadınlara göre depresyon konusunda tedaviye başvurmaktan daha çok çekinmeleridir. Kadınlarda daha çok görülmesinin nedenleri arasında da hormonlar, daha ayrıntılı bir şekilde düşünme eğilimleri ve toplumsal rol kimliklerinin erkeklerden daha fazla olması gibi nedenler bulunmaktadır.