Depresyon kendini üzüntü ve çökkünlük duygusu ile belli eden bir durumdur. Her insan hayatının belli evrelerinde kendini tükenmiş, memnuniyetsiz, kararsız veya enerjisiz hissedebilir. Bu duygular içinde olmak tam anlamı ile deresyonda olduğumuz anlamına gelmemektedir.
Depresyon, psikolojik problemler literatüründe üzerinde çok konuşulan, hakkında çok şey söylenen/yazılan konuların başında gelmektedir. Depresyon aynı zamanda, dünyadaki sağlık harcamalarında ilk sıralarda yer almasıyla en çok gündemde olan psikolojik sorunlar arasındadır ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) depresyonu geleceğin en büyük sağlık sorunu olarak nitelendirmektedir.
Depresyon ağlama nöbetleri , içe dönme, yalnızlık hissi ile başlar ve uzun süreçlerde kişinin sosyal, duygusal ve psikolojik yönlerden tüm yaşamını etkiler hale gelir.
Duygularda, hiçbir şeyden zevk alamama, umutsuzluk ve karamsarlık, pişmanlık ve kendini suçlama olarak ortaya çıkar. Cinsel istek kaybı, Aile ve yakınlara karşı duygusal ilgisizliği de beraberinde getirebilmektedir.
Kişinin depresyon sürecinde başladığı işi tamamlaması zorlaşır ve aktivitelere karşı daha ilgisiz bir tutum sergiler. Günlük rutin işlerini gerçekleştirmede bile yeterli enerjiyi bulamaz. Yaşamı daha olumsuz ve negatif nitelendirir ve bu kişiler hayattan daha az zevk almaktadir.
Fiziksel değişimler de duygusal ve davranışsal değişiklikleri takip eder. Kişi aşırı yemek yemeye başlayabilir veya iştahtan kesilebilir. Uykusuzluk yaşayabileceği gibi aşırı uyku isteği ve uzun deliksiz uykular ya da uyanıp gün içinde tekrar uyuma isteği de görülebilir.
Psikosomatik bir takım hastalıklar da kişiye eşlik edebilir. Özellikle hiçbir fizyolojik sebebe dayanmayan baş ve mide ağrıları, deri hastalıkları, sırt ve bel ağrıları görülebilir. Kabızlık ve barsak problemleri de bu dönemde sık rastlanan psikosomatik hastalıklardandır.
İnsan doğduğunda, herhangi bir bilgiye sahip değildir ancak etkilenmeye açık bir düşünce yapısıyla doğar. Zamanla karşılaştığı durumlar, yaşantılar onun kendine, diğer insanlara ve dünyaya dair temel bakış açılarını oluşturmaktadır.
Anne ve çocuk ilişkisi, çocuğun dünya ile kurduğu ilk ilişkidir. Annesi tarafından sevilen ihtiyaçları karşılanan, korunan bir çocuk, kendini güçlü ve güvende hissetmekte; annesi tarafından duygusal olarak istismar edilen, ihtiyaçları karşılanmayan veya görmezden gelinen, saygı görmeyen bir çocuk ise kendini değersiz, yaşamı da keyif alınmayacak bir yer olarak nitelendirmektedir. Çocukluk çağında edinilen bilgiler, sonraki bilginin oluşumunu etkilemektedir. Kişinin sahip olduğu temel inançlar, onu bazı tutumlara, davranışlara sürükler. Bu tutumlar zamanla onun bir “yaşam tarzı” oluşturmasına yol açar. Çocuğun küçük yaşlarda benlik algısında bazı çatlakların oluşması çocukluk çağı depresyonu oluşturabilir. Bu süreci atlatabilen ancak anne tarafından yeterince ilgi, sevgi görmemiş, hayatın olumlu yönlerine odaklanamamış çocuklar ise ilerleyen yaşlarda depresyona daha eğilimli olabilmektedirler.
Kişilik yapısı, çevresel faktörler, kullanılan ilaçlar, genetik yatkınlık, kalıtım gibi birçok sebep depresyonun ortaya çıkmasını tetikleyebilir. Aşırı alkol, uyuşturucu, uzun süreli ve kontrolsüz diyet, uzun süreli beslenme bozuklukları da duygu durumumuzu olumsuz etkiler. “Daha önce değil de neden yaşamın bu döneminde depresyona yenik düşüyor, Depresif duygudan depresyona doğru ilerliyoruz? “’un cevabı biraz daha yaşantımızın içinde gizlidir.
Sebebi ne olursa olsun depresyonu sürdüren en önemli etken kişinin zihninden geçirdiği düşünce ve temel inançları ile ortaya koyduğu davranışlardır. Genel olarak depresyon, kişiyi fiziksel ve ruhsal açıdan iş göremez hale getirir.
Stres, başımıza gelen bir olay, kazalar, kayıplar, ayrılıklar, aldatılma, vb. pekçok durum bugünü sorgulamamıza ve an’ımızı değersiz nitelendirecek cevaplar bulmamıza sebep olabilir. Mücadele becerilerimiz o dönemde yetersiz kalabilir veya dönemsel bir motivasyon eksikliği zaman içinde üstüste gelen başarısızlık veya kayıplarla sürekli hale gelebilir.
Aşağıda yer alan semptomların 5’ini taşıyan kişiler depresyon eğilimi içinde bulunmakta ve mutlaka bir uzman desteğine başvurmaları gerekmektedir.